12 Ekim Dünya görme gününde farkındalık yaratmak, empati yaparak, bire bir yaşayarak mensubu olduğum Bakırköy ilçe belediye meclisinde ihtiyaçları gündeme getirmek ve çözüm odaklı proje yaratmak amacı ile yaklaşık bir saat süren GÖREMEME eylemi yaptım.

Görme engelli olmalarına rağmen müzikten satranca, hukuk doktorasından kitap yazarlığına kadar birçok farklı alandaki yetenekleriyle ülke genelinde adından söz ettiren Selim-Kerim Altınok kardeşler, Türkiye Körler Vakfı Temsilcisi Ayşegül Özgün, CHP Bakırköy Engelli Komisyonu Başkanı ve Göz-Der Üyesi Barış Mutlu, CHP Bakırköy İlçe Başkan Yardımcıları Nesrin Serindağ, Nuray Gönül ve bazı üyelerin yanı sıra, geçmiş dönem CHP Milletvekili Adayı Gazeteci Umut Veli Develi ile birlikte Saat 13.30’da Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda buluştuk.

Gözlerimi bağladım, Beyaz bastonumu aldım. Hayat koşullarım artık değişmişti. Ve bu yeni koşullarda rehberim dört görme engelli arkadaşım olmuştu. Öncelikle beyaz bastonun nasıl kullanılacağı yönünde talimatlar aldım. Bu bilgilendirmenin sonunda meydandan sahile uzanan o uzun, karanlık, endişeli, heyecanlı yolculuk başladı.

Yürümeye başlayınca heyecan katsayım tavan yaptı. Her taraf kapkaranlıktı. Elimdeki baston gözlerim oldu. İlk on dakika tarif edilmez bir kâbustu. Sonra insanoğlunun her turlu olumsuzluklara alıştığı gibi bende yavaş yavaş bu yeni duruma alışmaya başladım ve zifiri karanlıktan renkli karanlığa geçiş yaptım.  İlk defa kulaklarım ile burnumun farkına ve önemine vardım.  Bastonum göz vazifesi görse de burnum ve kulaklarım da bildiğiniz Copilot. Kokular ve sesleri farkına vararak yürümek... Aynı caddeyi geçerken bugüne kadar seçemediğim neler varmış farkında olmadığımız yaşamın içinde.

Yürüdükçe engellerin Tanrıdan değil insan elinden olduğunu hissetmeye başladım. Kötü ve bozuk yer döşemeleri, gerekli gereksiz yükseltilmiş kaldırımlar, park etmiş arabalar, dürümcünün motosikleti, kaldırım işgaliyesi yapmış kafe, konfeksiyoncu, dönerci, dürümcü, tekel bayii. En önemlisi de elimizdeki bastonla yeri kontrol edebiliyoruz ama yukarısı kontrol eden bir bastona sahip değiliz. Tenteler, tabelalar, bunların hiçbirini hissetme duyma koklama veya tat alma imkanına sahip olamadık. Yanımızda bize eşlik eden görebilen dostlar olmasa kafamızı her an bir yere çarpma ihtimalini de yaşardık.

Sağımdan geçen motosiklet, solumdaki gıybet yapan ablalar, arkadan gelen köpek havlaması, her adım attıkça değişen sesler ve kokular. Kah kokoreç kokusu, kah kebap kokusu. Bir kitabevi önünden geçerken gelen kitap kokuları... En güzeli de gözlerim açıkken gördüğüm somurtan mutsuz insan yüzlerini görmemek oldu.

Sahile indiğimizi araç seslerinden ve burnuma gelen deniz kokusundan anladım. Üst geçidi bulmak için sesimin en üst oktavıyla ÜST GEÇİT NEREDE? diye bağırdığımda kimi kendine göre sol, kiminde bana göre sağ deyince iyice afalladım. YA HANGİNİZE İNANAYIM deyince, biri geldi sağ olsun beni o yöne doğru çevirdi ve tarif etti..

Asansör var olduğunu bildiğim halde ben merdiven ile çıkmayı tercih ettim.  Merdivene geldiğimde Kerim ve Selim kardeşler ve Barış bey ile kol kola girip onların tarifi ile sek sek sekerek çıkmayı başardım. Adımlarımı her an iniş basamakları çıkacak endişesi ile kontrollü yürümeye devam ettim. Artık daha renklenmişti karanlık, sesleri kulağımda çok daha fazla hissediyordum, hiç yaşamadığım bir deneyime kendimi konsantre etmiş hayatın akışına kaptırmıştım. Bir anda bastonum iniş merdivenlerine geldiğimizi gördü. Ellerim ve ayaklarımı bir korku aldı, nasıl olacak? Gözüm açıkken bile inerken sağı solu tutan ben, gözlerim kapalı, elimde beyaz baston nasıl ineceğim diye düşünürken bir anda tıkır tıkır inmeye başladım, Boşuna dememişler her şeyin başı eğitim diye.

Merdivenlerden sağ salim inince asansör yerine üst geçidin merdivenlerini kullanmış ve engelleri aşmış olmanın mutluluğu ile yoluma devam ettim. Oturup bir yerde bir kahve içmek  vücudumun orkestrasındaki tat duyusunun marifetlerini görmek istiyordum. Gözlerim açıkken diğer duyu organlarımı bu kadar kullandığımı hiç farketmemişim. Yürüdüm rehberlerim ile birlikte bir kahve içmek için mekan sordum. Yine birinin kendine göre sol, bir diğerinin de bana göre sağ olan yön tarifi ile karmakarışık olan ben, neyseki oturabileceğimiz bir mekan bulup içeri girip oturduk.

Kahve siparişlerimi verdim, kahve geldi, ellim bardak ile buluştu. Bardağın sıcaklığını dudaklarıma götürdüm. Dilim ile sıcaklığı bir kez daha kontrol edip, ağır ağır yudumlamaya başladım. Kulağıma gelen güzel bir Cazz müzik mekan hakkında olumlu fikir vermeme vesile oldu. Arka taraftan gelen iki erkek bir bayanın sohbetini, sanki üzerime doğru gelen bir artışla önünden gelip geçen muhtemelen bir yük taşıma aracını duydum. Kahvem, fondaki müzik, deniz kokusu, vücudumun tüm duyu organlarını kontrol eden bir tonmayster gibiydim yada bir yaylılar beşlisinin baş solisti..

Güzel bir deneyim oldu. Sesin, kokunun, dokunmanın hayatımıza nasıl bir yön verdiğini gördüm bir kez daha..

Size bir şey söyleyin mi gözüm kapılı iken dünya daha renkli ve aydınlık..

Bu günlükte bu kadar, kalın sağlıcakla…­­

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner183