Öne Çıkanlar ezgi dış cephe boyamaları yan fülüt bulut halay

Bu haber kez okundu.

İMAMOĞLU: SEKSEN BEŞ MİLYAR DOLAR DEPREM İÇİN KULLANILMADI

Tarama çalışmaları sonucu, özellikle İstanbul’un batı yakasında tespit ettikleri 318 bina çok ağır derecede
çürük olduğunu tespit ettiklerini aktaran İmamoğlu, “Biz, D ve E sınıfındaki o 318 binayı bir an önce
yıkacağız. Çünkü o binalarda yaşayan 3.099 aile var. Bu hanelerin çok ağırlıklı bölümü kiracı. Bu insanlarımızı
tabutta yaşatmayacağız. Bu yıl ‘Kentsel Dönüşüm Daire’mizde bulunan 100 milyon liralık bütçeyi, bu süreç
için kullanacağız. Biz, bu hanelerin içinde oturanları, ‘kira mahiyetinde maddi yardım’ yaparak çıkaracağız.
Maddi yardım sınırı 1.150 lira olsa da İstanbul şartlarında ailelere, bu rakamın tam 3 katını ödemek için
meclisimize teklif getireceğiz. İnanıyorum ki bu teklif, meclisimizden oy birliğiyle çıkartacaktır. Gelecek yıl
için ise bu bütçeyi 5 katına kadar artıracağız” ifadelerini kullandı.


“Korunmuş askeri alanlarımızı lüks konuta ve ticari alanlara çevirip, milletin malı üzerinden çevrelerini
zengin ettiler” diyen İmamoğlu, “6306 sayılı Afet Riski Yasası’nı kullanarak, İstanbul’un göbeğindeki
üniversite alanlarını konuta, ticarete açıyorlar. Ve yasanın tüm sınırlarını kullanarak, iptal edilen plana karşı
yeniden plan yaparak, ısrar ediyorlar. Bu zihniyetin 20 yıllık eserini, bu eşsiz şehri nasıl bir beton yığınına

çevirdiğini görmek için Esenyurt ve Esenler’e bakmak yeterlidir” ifadelerini kullandı. “İstanbullunun 85
milyar doları, bu yöntemler ne yazık ki paylaşıldı” diyen İmamoğlu, “Buralarda kimler oturuyor? Depreme
dayanıksız evlerde yaşayan çocuklarımız mı? Karınca kararınca tasarruf yapıp, başına sokacak bir evi olsun
isteyen, düşük veya orta gelirli İstanbullular mı? Maalesef hayır. Aksine bu alanlar; lüks, israf ve yeni kentsel
yük alanları oldu. Bu ‘hançer projeler’, kente yeni altyapı ve trafik yükü getirdi. Onlar, bir avuç çıkar grubu,
85 milyar dolarlık rantı paylaştılar” şeklinde konuştu.


BEYOĞLU / İSTANBUL


İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un depreme hazırlık ajandasını ve yeni
çözüm önerilerini aktardığı basın toplantısı düzenledi. Sütlüce’deki Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen
“İstanbul’un Yeni Çözüm Adımları” başlıklı toplantıda konuşan İmamoğlu, üzerinden 23 yıl geçen 17 Ağustos
1999 depremini tüm Cumhuriyet tarihinin en büyük trajedisi olarak niteledi. “Büyük depremin üzerinden 23 yıl
geçti ama biz, ülke olarak bu zamanı doğru kullanamadık” diyen İmamoğlu, “23 yılın 20 yılında hem İstanbul’u
hem de Türkiye’yi yöneten anlayışın depreme hazırlık konusunu dönem dönem ciddiye aldı, ama ne yazık ki
çoğu zaman o ciddiye alışın arka planında başka işlere öncelik verdiğini hep birlikte yaşadık. Örneğin; göreve
geldiğimizde, önümüze konan veriler, İstanbul’da deprem durumunda yaklaşık 48 bin binada ağır ve çok ağır,
146 bin binada ise orta hasar yaşanabileceğini ortaya koyuyordu. Önümüze konmuş olan veri, son derece
endişe vericiydi. Ama çok geçmeden detaylı bir çalışma yapınca gördük ki, bu rakamlar doğru değil. Yaptığımız
tespitlerden sonra ağır hasar görebilecek binaların 1.8 kat, orta hasar görebilecek binaların ise 3.3 kat daha
fazla olduğunu bize gösteren sonuçlar elde ettik” bilgilerini paylaştı.


“İSTANBUL’UN DEPREM RİSKİ İFADE EDİLENDEN ÇOK DAHA BÜYÜK”


İstanbul’un deprem riskinin bugüne kadar ifade edilenden çok daha büyük olduğunu vurgulayan İmamoğlu,
konuya en başından beri ciddiyetle yaklaştıklarının altını çizdi. Ellerindeki rakamları, yaptıkları bilimsel
çalışmalardan sonra revize ettiklerine dikkat çeken İmamoğlu, bu kapsamda İstanbul’un en doğru risk
haritasını çıkardıklarını aktardı. “Deprem riskinin bizden önceki yönetimlerce ne kadar az ciddiye alındığının bir
diğer kanıtını da kentsel dönüşüm uygulamaları gösteriyor” diyen İmamoğlu, slayt eşliğinde yaptığı
konuşmasında şunları söyledi:
“Bu konudaki yasal düzenlemelerin gerekçesi, deprem bölgelerindeki konut alanlarını güvenli hale getirmekti,
değil mi? Peki gerçekte ne yaptılar? Bu slayttaki haritaya baktığınızda yapılanları görüyorsunuz: Sarı zeminde
gördüğünüz alanlar, depremden sonra o tarihteki İBB yönetiminin Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı’na (JICA)

yaptırdığı bilimsel analizlerle ortaya çıkan, şehrin deprem riski yüksek alanlarını gösteriyor. Kırmızı çizili alanlar
ise, iktidarın kentsel dönüşümle ilgili öncelikli alan ilan ettiği yerler. Yasa ve yönetmeliklerle deprem riskli alan
ilan ettikleri yerlerin bu çalışmayla nasıl örtüşmediğini net olarak görüyorsunuz. Oysa kentsel dönüşümün
öncelikle deprem riski taşıyan alanlarda olması gerekmez mi? Demek ki gerekmiyormuş! Evet, ortada bir
dönüşüm var ama bunun ne yazık ki depremle pek ilgisi yok. Başka türlü bir dönüşüm bu.”


“DEVLETİN GÜCÜNÜ VE HIZINI ARTIRMAK İÇİN VERİLEN YETKİLER KÖTÜYE KULLANILDI”


Önceki dönemde, riskli alanlarda dönüşümü kolaylaştırmak için “6306 sayılı Afet Riski Yasası” çıkarıldığını
hatırlatan İmamoğlu, “Bu yasayla, konu deprem ve afetler olduğu için, kamu otoritesine önemli ve yer yer de
olağanüstü yetkiler verildi. ‘Bu yetkiyle deprem meselesini çözeceğiz, hiç merak etmeyin’ denilerek, vatandaşa
çok büyük ümit verildi. 6306 sayılı Afet Riski Yasası ile İstanbul’da azımsanmayacak düzeyde uygulama yapıldı.
Bunların önemli bir bölümünü de merkezden yaptılar. Peki sonuç ne oldu? Olağanüstü yetkilerle deprem
meselesini çözebildiler mi? 6306 sayılı yasaya dayalı uygulamalara biz de detaylı olarak baktık. Gördüğümüz
şudur: ‘Afet Riski Yasası’ denilen yasanın uygulaması, başlı başına bir kentsel afet yarattı. Hatta adına, kentsel
bir cinayet bile diyebiliriz” ifadelerini kullandı.


“Uzmanlarımızla birlikte oturduk ve bu yasa çerçevesinde, İstanbul’un arazilerine ne olmuş diye incelemeye
başladık” diyen İmamoğlu, şöyle konuştu:
“Gördük ki; 130 proje, 78 donatı alanı ve tam 7 orman alanından 85 milyar dolar gibi inanılmaz bir rant elde
edilmiş. Ne yazık ki; kamu arazileri, kamu kaynakları depremle mücadele için harcanmadı. Bu özel yasalar
kullanılarak, satıldı veya imara açıldı. Oysa ki, kamu arazileri ve bu yasalar, bu kentin deprem toplanma
alanları, yeni sosyal konut alanları ve çürük yapı stokunun yenilenmesi için kullanılabilirdi. Bu inanılmaz tutar
ne İBB’ye kaynak olarak gelmiş, ne depreme dayanıklı konuta harcanmış. Tam 85 milyar dolarla şu anda
İstanbul'da depreme dayanıksız ev bırakılmaz, hepsi yenilenirdi. 6306 Sayılı Kanun, bir kılıf olarak kullanıldı.
Çok üzülerek söylüyorum ki; bu yasayı bahane ederek, Cumhuriyet tarihimizin en büyük trajedisinden rant
ürettiler. Depreme karşı, afetlere karşı, devletin gücünü ve hızını artırmak için verilen yetkiler, kötüye
kullanıldı. Bunu yaparken, kentin kamu alanlarını talan ettiler. 6306 sayılı kanuna yaslanarak ve ‘riskli’ ilan
edilerek yapılaştırılan alanlar, gerçek afet riski taşıyan alanlarla örtüşmüyordu. Bunun sonucu İstanbul, yeşil
alanlarını ve donatı alanlarını bir kez daha konut rantı uğruna kaybetti. Şahsî çıkarlar, bir avuç insanın çıkarları,
halkın ve ülkenin çıkarlarının önüne kondu. Bu kadim kentin kamusal alanları, rant uğruna betonlaştırıldı.”

“İSTANBUL, KAMUSAL ALANI RANTA ÇEVİREN ZİHNİYETLE 20 YIL KAYBETTİ”


İstanbul’un, depreme önlem alıyor gibi yapıp, yeşili betona, kamusal alanı ranta çeviren zihniyetle 20 yıl
kaybettiğini kaydeden İmamoğlu, “Yani 20 yıldır iyi bildiğimiz, vatandaşlarımızın deprem korkusunu istismar
eden, rant uğruna insan canını hiçe sayabilen zihniyet” dedi. İstanbul’un askeri alanları, ormanlar ve
mezarlıklar gibi, koruma altında tutulması gereken arazilerinde de aynı tablonun görüldüğünü dile getiren
İmamoğlu, “Çınarköy, Dikimevi, Haliçport , Maslak 1453, Ormanköy ve daha niceleri. Sadece 7-8 örnekte
3.226.041 metrekare yapılaşma elde edildi. Sadece bu metrekareyle bile, İstanbul'da rantı yüksek olan bu
alanlardan milyonlarca metrekare yeni konut alanı elde edilebilir ve insanlarımızın deprem riski bertaraf
edilebilirdi. Askeri alanların yapılaşmaya açılması ve satılmasında, 15 Temmuz 2016’daki alçak darbe girişimi
bile kullanıldı maalesef. Esenler’de bir askeri alanı, kentsel dönüşüm diyerek imara açıyorsunuz. Bu on binlerce
metrekarelik alanı, sadece Esenler'e tarih vererek, geri kalan ilçeleri görmezden gelip, kendi istediğiniz yerden
nasıl ve ne şekilde dönüştüreceğinizin belli olmadığı bir modelle iş yapıyorsunuz ve bunu da ‘İstanbul'un
dönüşümü’ olarak İstanbullulara yutturmaya çalışıyorsunuz. Hala yağmacı, kayırmacı ve torpilci bir anlayışla,
bu şehri daha da betona karanlığa sürüklemeye çalışıyorsunuz. İmar Planında; eğitim, sağlık, kültürel tesis gibi
kamusal kullanıma açılması öngörülmüş araziler, Etiler Polis Okulu arazisindeki gibi, ‘özel proje’lere dönüştü”
bilgilerini paylaştı.


“MİLLETİN MALI ÜZERİNDEN ÇEVRELERİNİ ZENGİN ETTİLER”


“Korunmuş askeri alanlarımızı lüks konuta ve ticari alanlara çevirip, milletin malı üzerinden çevrelerini zengin
ettiler” diyen İmamoğlu, “Aynı aç gözlülükle etmeye de devam ediyorlar. Bakın yine aynı yasaları kullanarak,
İstanbul’un göbeğindeki üniversite alanlarını konuta, ticarete açıyorlar. Ve yasanın tüm sınırlarını kullanarak,
iptal edilen plana karşı yeniden plan yaparak, ısrar ediyorlar. Bu gördüğünüz, Marmara Üniversitesi’nin 1
milyon metrekarelik, Halkalı’daki alanı TOKİ ye devrediliyor ve sonra riskli alan ilan edilip konut ve ticarete
açılıyor. 9 Temmuz 2022 de de son planı yapıyorlar. Durum bu kadar açık, bu kadar inanılmaz. Bu zihniyetin 20
yıllık eserini, bu eşsiz şehri nasıl bir beton yığınına çevirdiğini görmek için Esenyurt ve Esenler’e bakmak
yeterlidir” ifadelerini kullandı. “İşte İstanbullunun 85 milyar doları, bu yöntemler ne yazık ki paylaşıldı” diyen
İmamoğlu, “Buralarda kimler oturuyor? Depreme dayanıksız evlerde yaşayan çocuklarımız mı? Karınca
kararınca tasarruf yapıp, başına sokacak bir evi olsun isteyen, düşük veya orta gelirli İstanbullular mı? Maalesef
hayır. Aksine bu alanlar; lüks, israf ve yeni kentsel yük alanları oldu. Bu ‘hançer projeler’, kente yeni altyapı ve
trafik yükü getirdi. Onlar, bir avuç çıkar grubu, 85 milyar dolarlık rantı paylaştılar” şeklinde konuştu.

“‘İSTANBUL BİZİM AŞKIMIZ’ DİYENLERİN, ASIL AŞKININ NE OLDUĞUNU MİLLETİMİZ ÇOK İYİ ANLADI”


“Bu büyük projeleri, deprem yasalarını, mevcut imar yasalarını başka niyetlerle kullanırsanız o projelerin o
alana getirdiği trafik yükü alt yapı yükünü İstanbullulara çektirirsiniz” diyen İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle
devam ettirdi:
“Yoğun betonlaşma, toprak kaybı, dere yataklarının imara açılmasıyla kentimiz, afetlere karşı çok daha
dirençsiz hale gelir bu tarz uygulamalarla birlikte. Bu plansızlık, bu rantseverlik, bu yağmacılık hırsı, kentimizin
sırtındaki en ağır kamburdur. Bugün Esenyurt, Türkiye şehircilik tarihinde bir AK Parti özetini gösterin deseler,
bir örnek olarak gösterebileceğimiz en net özettir. Bu kentin afetlerde bu kadar kırılgan olması, savunmasız
olması, 20 yıldır bu anlayışın bu kentte olmasındandır. Maalesef bu süreç, hala devam ediyor. İstanbul’un
etinden et koparır gibi, kamu arazileri satılmaya devam ediyor. Hala İstanbul’da ve tüm Türkiye’de yangından
mal kaçırır gibi, kamu arazilerini satma konusunda fütursuz ve pervasız bir biçimde hareket ediliyor. 243 kamu
arazisi ve taşınmaz için özelleştirme kararı alındı. Bunun 44’ü İstanbul’da. Ne için, kim için satılıyor; yangından
mal kaçırır gibi, ‘batan geminin malları’ gibi. ‘İstanbul bizim aşkımız’ diyenlerin, asıl aşkının ne olduğunu artık
milletimiz çok iyi anladı.”


“KARŞIMIZA TAM BİR YETKİ KARMAŞASI ÇIKIYOR”


“İstanbulluların güvenliğinden birincil derecede sorumlu belediye yönetimi olarak, şehrimizi deprem riskine
karşı güçlendirmek istediğimizde, karşımıza tam bir yetki karmaşası çıkıyor” diyen İmamoğlu, “İstanbul’un
imarıyla ilgili kararlarda etkili olan 24 kanun, 11 yönetmelik ve 19 kurum var” bilgisini paylaştı. İstanbul’u
yönetmenin, şehri depreme hazırlamanın hem bütüncül bir iş hem de seferberlik işi olduğuna vurgu yapan
İmamoğlu, “Ama bu kadar mevzuatın, bu kadar kurumun uyum içinde nasıl çalışacağını gözeten yok. Yönetici
insanlar istese bile, aslında bağlı oldukları sistem ve onları baskı altında tutan anlayış ne yazık ki bunu
gerçekleştirme iradesini onlara vermiyor. Dahası; bunu isteyen de yok. Zira bu karmaşayı yaratan aklın, bu
karmaşadan faydalanmaktan başka bir düşüncesi de yok. Örneğin; Avcılar’da aldığımız bir yıkım kararı, ta
Ankara’dan, düğmeye basar gibi, anında bozulabiliyor. Daha yeni, Marmara Denizi’ndeki müsilajla mücadele
için çıkarıldığı söylenilen ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilanı ve bu bölgedeki yetkiyi bakanlığa almaları, bunun bir
başka örneği” dedi.


“O BİR AVUÇ İNSANI BURADAN BİR KEZ DAHA UYARMAK İSTİYORUM”

“Bu yetkiyle, şu an İstanbul’un tüm kıyı alanlarındaki belediye yetkisinin kullanılmasına pervasız bir biçimde
müdahale ediliyor” diyen İmamoğlu, Avcılar örneğini verdi. Avcılar’da sahili vatandaşın kullanımına açmak
istediklerini aktaran İmamoğlu, “Oradaki işgalleri yıkarak, sahilin kullanımını İstanbullulara açmak istiyoruz.
Ama bakanlık, müsilajla mücadele için çıkarılan ‘özel çevre koruma bölgesi’ yetkisiyle, bunu durdurmakta
kullanıyor. Bütün bu mevzuat ve kurumlar, sadece bir avuç insanın çıkarı söz konusu olduğunda uyumlu hale
getiriliyor. O bir avuç insanın çıkarına uygun olmayan hangi konuda talepte bulunursanız da, sizi dikkate
almıyorlar. O bir avuç insanı buradan bir kez daha uyarmak istiyorum: 24 kanun, 11 yönetmelik, 19 kurum var;
ama başka İstanbul yok” diye konuştu. Bahane ve mazeret üreten bir siyasetçi olmadığının altını çizen
İmamoğlu, “Hele ki deprem gibi insanımızın hayatını, ülkemizin güvenliğini tehdit eden bir afet karşısında
hiçbir bahanenin arkasına gizlenmem. Biraz önceki konuları teker teker anlattım. Çünkü, sizlere doğruları
aktarma borcum var. İş başına geldiğimizden beri, ne tür bir zihniyete karşı mücadele verdiğimizin ve ne büyük
bir sorumsuzlukla karşı karşıya olduğumuzun bilinmesini istedim” ifadelerini kullandı.
“PEKİ 3 YILDIR BİZ NE YAPIYORUZ?”


“Peki 3 yıldır biz ne yapıyoruz” diyen İmamoğlu, “Göreve geldiğimiz günlerde 17 Ağustos’un üzerinden 20 yıl
geçmiş, deprem İstanbul’un gündeminden çoktan silinmişti. Sistematik olarak tahrip edilen, sırtındaki yük her
geçen gün büyütülen İstanbul, 20 yıl önceki acıları hiç yaşamamış gibi, talan edilmekteydi. Bu yüzden
‘seferberlik’ anlayışıyla harekete geçtik. Hükümete, devletin ilgili kurumlarına defalarca çağrılarda bulunduk.
Her toplantıda, ilgili siyasilere ve bürokratlara birlikte hareket etme talebimizi ilettik. Dedik ki; ‘İstanbul’un
deprem riski, Türkiye’nin ulusal güvenlik meselesidir. Gerek sorunun büyüklüğünü, gerekse İstanbul’u aşan
boyutlarını dikkate alarak beraber çalışalım. Kentsel dönüşüm meselesini asla ve asla siyasete alet etmeyelim’
dedik. Nasıl bir karşılık gördüğümüzü hepiniz biliyorsunuz” şeklinde konuştu. Depreme hazırlığın ancak
bütüncül bir anlayışla, tam koordinasyon ve ortak akılla yapılabileceğine vurgu yapan İmamoğlu, şu bilgileri
paylaştı:

“VATANDAŞLARIMIZA BİNALARIYLA İLGİLİ ŞEFFAF VE AÇIK BİLGİ VERDİK”


“Bu bütüncül yaklaşımı oluşturabilmek için şu ana kadar çok sayıda aşamayı geride bıraktık. Bilim insanlarını ve
kurum temsilcilerini bir araya toplayan ‘Deprem Çalıştayı’ yaptık. Çıktılarını ve çözüm yollarını, ilgili tüm
paydaşlarla paylaştık. ‘Deprem Konseyi’ kurulmasını istedik. ‘Devletin tüm birimleri olarak bir araya gelelim, bir
masa etrafında buluşup İstanbul’umuz için seferber olalım’ dedik. 2018’de yapılmış sınırlı çalışmayı ileriye
taşıyarak, bina incelemelerini tüm kente yaydık. ‘Hızlı Tarama Yöntemi’yle bina analizleri yaptık.
Vatandaşlarımıza binalarıyla ilgili şeffaf ve açık bilgiyi verdik. İlçe risk analiz kitapçıkları çıkardık. 102 bin binayı

ziyaret ettik, ama ne yazık ki vatandaşlarımız, 29 bin binayı incelemek için bize izin verdiler. Bu durum,
vatandaşın deprem konusunda gerçeklerle yüzleşmek istemediğinin, bundan kaçtığının fotoğrafıdır. Vatandaş,
kendini bu yasal yönetsel ve yönetim karmaşasında güvende hissetmiyor ve ‘Evim riskli çıkarsa’ korkusuyla,
bizlere inceleme için izin vermiyor.”


“TOPLAMDA 600 BİNE YAKIN BİR PROBLEMLİ YAPI STOKUNDAN BAHSEDİYORUZ”


Deprem konusunda yürütülen politikaların, insanların meseleye ‘maddi değer’ odaklı bakmasına sebep
olduğunu belirten İmamoğlu, “Bu bakış açımızı, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için değiştirmeliyiz. Ne
yazık ki çıkan tablo, tahminimizin de üzerinde çıktı. İstanbul en doğru risk haritasını oluşturduğumuzda gördük
ki; 2018’e göre, 2020’deki fotoğraf çok daha ağır. 500 bine yakın orta hasarlı, 90 bine yakın ağır ve çok ağır
hasarlı binamız var. Bu net. Toplamda 600 bine yakın bir problemli yapı stokundan bahsediyoruz. Burada bir
çırpıda ifade ettiğimiz 600 bin yapıda, İstanbul’un çocukları ve aileleri yaşıyor. ‘Riski Yapılara İlişkin Plan Notu’
onayı ile mevcut plan koşullarında dönüşemeyen binaların, yapıldığı dönemdeki imar planına göre yeniden
inşa edilebilmesinin önünü açtık. İstanbul’daki 36 ilçede yaklaşık 300 bin hektarlık alandaki yapılar
uygulamadan yararlanabilecek. Bu plan notu, yıllardır İstanbul’da dönüşemeyen yapıların dönüşümünün
önünü açmış, hızlı ve geçici bir çözüm haline gelmiştir. Çünkü tespitler, bize çok hızlı bir hamle yapmamız
gerçeğini göstermiştir” diye konuştu.


“‘İSTANBUL YENİLENİYOR PLATFORMU’NU HİZMETE AÇTIK”


Kentin plan sorunu olan ve deprem riski öncelikli bölgelerinde bir plan seferberliği başlattıklarını söyleyen
İmamoğlu, icraatlarını şu sözlerle özetledi:
“Yıllardır çözümsüz biçimde bekleyen, yüksek konut ve nüfusa sahip alanlarımızın planlarını yeniledik. Başta,
çözümsüz ve tıkanmış olan plan sorunlarına ilişkin, 80 bölge planı hazırladık ve ilçelere gönderdik. 68 bölge için
plan çalışmalarımız devam ediyor. Şunu da söylemeliyim ki, bu çalışmalar kendi alanında bir rekor. Deprem
konusu için bütüncül bir iş yapmak istiyorsanız, parsel bazlı riskli alan ilan edip, plan yapmazsınız. 40 yıldır imar
sorunu bekleyen, yapı stoku çok kötü olan İstanbul’un genellikle yoksul alanlarını dert edinirsiniz. Riskli yapısını
dönüştürmek isteyen İstanbullular için, teknik ve finansal garantörlük sunan, anahtar teslim sürecini içeren
‘İstanbul Yenileniyor Platformu’nu hizmete açtık. Vatandaşımızdan bugüne kadar; 38 ilçe, 584 mahalle ve
127.996 bağımsız birimi kapsayan 5.452 başvuru aldık. Bu başvurular, yaklaşık 500 bine yakın kişiyi
ilgilendiriyor. İstanbulluları, evlerinin depreme karşı dayanıklı hale getirilmesi sürecinde İstanbul Yenileniyor
Platformumuza başvurmaya davet ediyorum. Lütfen bu konuyu önemseyin. Ve dönüşüm projeniz için

platformumuza kaydolun. Belediyemizin iştiraki KİPTAŞ, son dönemde deprem konusunda önemli bir çıkış
yaptı. Tamamlanan projeler yanında, deprem odaklı olarak toplamı 16 milyar liralık yatırım gerektiren 10.000’e
yakın yeni konutun yapımını sürdürüyor. Altını çizerek söylemek isterim ki, bu bir TOKi modeli değil. Yani
fakirin elinden alıp, bir avuç zengine aktarmıyoruz. Tam tersine, dar gelirlinin deprem sorununu çözmeyi
hedefleyen bir konut üretimi sistemini ortaya koyuyor.”


“BUNDAN SONRA NE YAPACAĞIZ?”


“Bu anlattıklarım, pandemi ve ağır ekonomik kriz şartlarında türlü engellemelerle boğuşarak yaptıklarımızın
özetidir” diyen İmamoğlu, “Karşı karşıya olduğumuz tehlike o kadar büyük ki; hiçbir belediye, hiçbir bakanlık,
hiçbir sivil organizasyon tek başına bu tehlikeyi çözemez. Defalarca seslendirdiğim gibi, çok geniş bir iş birliğine
ve tam bir ulusal seferberliğe ihtiyacımız var. İstanbul’un başka bir çözümü yok. Karşımızda her geçen gün
büyüyen büyük deprem riski varken yılgınlığa, atalete düşemeyiz. Aksine; gerçekçi olacağız, hızlı olacağız,
yaratıcı ve çözümcü olacağız” ifadelerini kullandı. İmamoğlu, bundan sonra yapacakları icraatları ise şöyle
sıraladı:

“RİSKLİ BÖLGELERDE YAŞAYAN, ÖZELLİKLE KİRACI VATANDAŞLARIMIZA KİRA DESTEĞİ SAĞLAYACAĞIZ”


“Stok konut kullanımı konusunda adım atacağız. İBB’nin elindeki stok konutlarını, ‘Kentsel Dönüşüm Proje’
alanlarında kullanmak için yetki isteyeceğiz. Riskli bölgelerde yaşayan ve özellikle kiracı vatandaşlarımıza
yönelik kira desteği sağlayacağız. Alacağımız kullanım yetkisiyle; satış karşılığı inşaat, kat karşılığı ve hasılat
paylaşımı gibi usulleri kullanarak üreteceğimiz projelerin, birlikte veya ayrı ayrı değerlendirilmesini
sağlayacağız. Bu yolla, dönüşüm sürecini destekleyecek adımları hızlandıracağız. Ancak bu tarihten sonra bazı
adımları hızla atmak zorundayız. Ve en sondan, en dezavantajlı binalardan başlamak zorundayız. Tarama
çalışmalarımız sırasında, özellikle İstanbul’un batı yakasında tespit ettiğimiz, öyle 318 bina var ki, hepsi çok ağır
derecede çürük. Biz, D ve E sınıfındaki o 318 binayı bir an önce yıkacağız. Çünkü o binalarda yaşayan 3.099 aile
var. Bu hanelerin çok ağırlıklı bölümü kiracı. Bu insanlarımızı tabutta yaşatmayacağız. Bu yıl ‘Kentsel Dönüşüm
Dairemiz’de bulunan 100 milyon liralık bütçeyi, bu süreç için kullanacağız. Biz, bu hanelerin içinde oturanları,
‘kira mahiyetinde maddi yardım’ yaparak çıkaracağız. Maddi yardım sınırı 1.1150 lira olsa da İstanbul
şartlarında ailelere, bu rakamın tam 3 katını ödemek için meclisimize teklif getireceğiz. İnanıyorum ki bu teklif,
meclisimizden oy birliğiyle çıkartacaktır. Gelecek yıl için ise bu bütçeyi 5 katına kadar artıracağız. Yıl başına
kadar, başta meclisimizden karar çıkararak, valiliğimizle iş birliği yaparak, bu süreci tamamlayacağız.”

“MİLLET İTTİFAKI İKTİDARINDA, DEPREM KONSEYİ’NİN KURULMASINI SAĞLAYACAĞIZ”

“Gelecek yıl seçimlerden sonra, Millet İttifakı iktidarında, İstanbul Deprem Konseyi’nin kurulmasını sağlayarak,
meseleyi kökünden ve hızlıca tam katılımcı bir modelle çözeceğimizin taahhüdünü veriyorum. Amacımız;
dünyanın benzersiz metropollerinden İstanbul’un, hızlı ve sağlıklı bir dönüşüm sürecinde yol almasıdır. Afet
üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini en yüksek tonda, tüm mecralarda söylemeye devam edeceğiz.
Ülkemizin her kademedeki yöneticilerine, 3 çağrıda bulunmak istiyorum: İnsan hayatının kutsallığını dikkate
alarak, deprem konusunda çok kapsamlı bir merkezi yönetim-yerel yönetim iş birliğine ihtiyacımız olduğunu
belirtmek istiyorum. Yani bu iş Ankara'da olmaz. Bu iş Ankara'nın moderatörlüğünde olmaz. Yerelde,
kapsayıcılıkla mümkün olur. Bu işin A, B, C, D partisi de olmaz. Bu işlerde bütüncül hareket etmek şarttır.
Kapsamlı bir yerel yönetimler reformuna ihtiyaç var. Sorun çok büyük ve kademeli olduğu için, hedefinden
sapmayacak bir yetkilendirme ve kaynak seferberliğine ihtiyaç var. Bu ekonomik kriz ortamında deprem için
kaynakların, kamu kaynaklarının daha doğru ve yerel yönetimi güçlendiren bir noktadan harcanması hayati
önem taşıyor. Belediyelerin ekonomik krizden bu kadar etkilendiği bir dönemde, deprem konusunda gerçek
çözümleri üretebilecek kaynak gücüne sahip olmaları, kamunun tüm kurumlarıyla bu konudaki eşgüdümü
olmazsa olmazdır.”


“MİLYONLARCA METREKARELİK KONUT YÜKÜNÜNÜN ÇOK BÜYÜK BİR İHANET OLDUĞUNU, YAPANLARIN
BİLE DİLİNDEN DÜŞMEDİĞİNİ HEPİMİZ BİLİYORUZ”
İstanbul Planlama Ajansı (İPA) aracılığıyla, İstanbul’un nerede durmasını gösterecek kapsamlı bir 1/100000
plan şemasına aktaracakları bilgisini paylaşan İmamoğlu, “Gelin vakit kaybetmeden bu üç konuda hızlıca iş
birliği yapalım. İstanbul depremle mücadelesinde rayından çıkmış nereye, nasıl girdiği belli olmayan bir sürece
de son vermiş olacağız. Gelin vakit kaybetmeden bunu üç konuda hızlıca iş birliği yapalım. Oturup Ankara'da,
100.000’lik plan yapıp, bir alanı imara açıp, Kanal veya çevresi diye bir imara açıp veya İstanbul'un göbeğinde
bir orman alanını hiç kimseden habersiz imara açıp, milyonlarca metrekarelik konut yükünü, bölgesel bir
biçimde İstanbul'a yük olarak getirmenin, taşımanın, İstanbul'a artık çok büyük bir ihanet olduğunu, yapanların
bile dilinden düşmediğini hepimiz biliyoruz. Kimsenin kuşkusu olmasın; biz İBB olarak, önümüzdeki süreçte
deprem konusunda çok daha kapsamlı adımlar atacağız. Tam da burada vatandaşlarımıza da bir çağrıda
bulunmak istiyorum. Çürük raporu olan binalarda oturmayın. Çürük binalardan kurtulmak için, sizlerin de hem
kanuni hem de vicdani sorumluluğunuz var. Hiçbir şey ailenizin, çoluk çocuğunuzun hayatını riske etmeye
değmez. Çürük binalarda mülk sahibiyseniz, o daireleri kullanmayın, aynı zamanda da kiralamayın. Kendi
çocuklarınızı emanet etmeye cesaret etmediğiniz binalara, başka vatandaşlarımızın çoluk çocuğunu oraya
sokmaya hakkınız yok. Çürük binaları kiraya veremezsiniz. Verirseniz de suç olur. Lütfen bu uygulamadan bir an

önce vaz geçin. Biz, bu konuların da takipçisi olacağız. Bu konuda bir birim kurarak görevlendireceğim” diye
konuştu.

“Ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz ekonomik koşullar belli” diyen İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle
noktaladı:

“AFETİN SİYASETİ OLMAZ, MÜCADELESİ OLUR”

“Ekonomik zorluklar ve yüksek faiz oranları, pek çok işletme için kredi bulma zorluğu demek. Kredi bulsanız da
maliyeti çok yüksek. Bu nedenle günümüz koşullarında, şehrimizde her kademede deprem riskine karşı
hazırlanmak için özel şartların oluşturulması şart. Bilhassa, bu iş için özel bir finans modelinin geliştirilmesi
şart. Biz, işte tüm bu nedenlerle İstanbul’da tam yetkili bir ‘Deprem Konseyi’ kuralım demiştik? Görüyoruz ki,
bu önerimiz savsaklanıyor. Oysa ki, 23 yılda geldiğimiz nokta ortada. 23 yılda ortaya konan hızla gidersek,
İstanbul’u deprem riskine karşı koruyabilmek için bize 100 yıl yetmez. 100 yıl içinde de şimdi sağlam olan
konutlarımızın büyük bölümü riskli hale gelir. O yüzden ana aktörün Şehircilik Bakanlığı’nın olmadığı,
İstanbul’un deprem meselesini birinci elden çözecek, icra kabiliyeti yüksek bir kurul olarak ‘İstanbul Deprem
Planlama ve İcra Kurulu’nun kurulmasının şart olduğunu duyuruypruz. Millet İttifakı ve altılı masanın gelecek
yıl seçimlerden zaferle çıkmasıyla, İstanbul Deprem Konseyi’nin öncelikli olarak kurulması için çalışacağız.
Afetin siyaseti olmaz, afetin mutlak mücadelesi olur. O mücadeleyi, kayıtsız-şartsız veriyoruz; vermeye devam
edeceğiz. Kaybedecek vaktimiz yok, ama yapmamız gereken çok iş var. Fırsatçılığa, kentin talan edilmesine,
kentsel dönüşüm ve depremle mücadele arkasında başka işler çevrilmesine de asla bu anlamda müsaade
etmeyeceğiz. Hukuki tüm haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz.”

Fotoğraf Link: https://box.ibb.gov.tr/index.php/s/nNdJCtC8G6eoR4p

Video Link: https://we.tl/t-B4hLY377Xk

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner183